23 Ağustos 1999, Pazartesi
Güncel
Dünyadan
Ekonomi
Kültür
Spor
Yazarlar
Arşiv
Medya

Text Only
Temel Harfler

Akademi

Akademi Gurubu
Fasıldan Fasıla
Anlattıkları

Başımıza gelen semavi ve arzi musibetlerin niçin ve nedenlerini kavrayabilmek bir ölçüde "te'vil-i ehadis"i bilmeye bağlıdır. Yusuf Suresi'nde geçen bu tabiri her ne kadar bazıları, sırf rüyaların yorumu şeklinde ele alsalar da, rüya tabirlerinin yanında onun bir diğer anlamının da eşya ve hadiselerin akışından çıkarılan manalar olduğunda şüphe yok. Yani "te'vil-i ehadis" Cenab-ı Hakk'ın varlığı ve birliği adına eşya ve hadiseleri sürekli tetkik ederek, değişik istinbatlarda bulunma, "Hel min mezid=Daha yok mu?" ufkunda dolaşarak onları didik didik etme, böylece Allah'a olan imanını sürekli artırma.. muhabbetullaha, zevk-i ruhaniye ulaşma.. tasavvufi yaklaşımla "seyr ilallah"ta bulunma anlamlarına da gelir.

Musibet televvünlü ikazlar

İşte bu çerçevede, son günlerde ülkemizde cereyan eden felaketlerde İlahi ikazın sezilmesi çok önemlidir ki, böyle anlamak da te'vil-i ehadisin bir yanı olsa gerek... Buna göre deprem, yangın, sel, heyelan, patlamalar ve diğer bütün musibetler bu ülke insanına Cenab-ı Hakk'ın bir ikazı, bir tembihidir. Tabii, musibet televvünlü bu ikazlar, bizler için hep rahmet buudunda cereyan etmektedir. Yani dış görünüş itibariyle bunlar her ne kadar şer gözükse de, varlığın perde arkası ve neticesi itibariyle hayırdır. Ne var ki, bunları herkesin sezmesi ve kavraması da adeta imkansızdır.

Mesela; Richter ölçeğine göre 7 derecelik bir deprem olur. Bununla önce birçok insan, Rabbiyle olan münasebetleri açısından teyakkuza geçer. Sebeplerin bütünüyle sukut ettiği o hengamda ve onu takib eden günlerde, müsebbibu'l-esbab olan Allah'a öyle bir yönelir ki, o yönelişte "sırr-ı tevhid" içinde "nur-u ehadiyet" tecelli eder. Ve sanki bu yönelişiyle herkes, Allah ile direkt telefonla görüşüyor, konuşuyor gibi olur. İşte böyle bir münasebet, bir "an-ı seyyale" bile sürse, insan onunla veli olabilir. Hatta o bir an-ı seyyale, insana cennet hayatını bile kazandırabilir.

Veya yine bu deprem vesilesiyle, günümüzün büyük problemlerinden biri olan çarpık şehirleşme, gecekondu, binaların statik hesaplamalarının iyi yapılması vs. gibi dünyevi hayatımızı ilgilendiren noktalarda gerek halk, gerekse idari erkan çeşitli düzenlemeler içine girebilirler..

Ayrıca tabii afet yaşanmış bir yerde cezaya istihkakı bulunanlar cezasını bulmuş, istihkakı olmayanlar ise ölmüşseler şehid olmuş; zayi olan mal mülk de sadaka hükmüne geçmiş sayılır. Öte yandan bu vesile ile birçok insan da, ciddi bir teyakkuzla Rabblerine yönelerek kurbet (Allah'a yakınlık) kazanmışlardır ki; zannediyorum bununla elde edilen yakınlık günde bin rekat namaz kılmakla bile elde edilemez.

Şerre yorulmamalı

İlahi ikaz olan bu hadiselerde kat'iyen teşe'üme (şerre yorma) gitmemelidir. Zira yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, bunlar musibet de olsa, sonuçları veya melekut cihetleri itibariyle rahmet buudunda tezahür eden İlahi ikaz ve tecellilerdir. Mesela, Allah, bazen sizin ayağınıza bir diken batırır ve o dikenle sizi teyakkuza sevkeder ki, daha büyük, daha çok diken ayağınıza batmasın..

Kaldı ki kainatta hiçbir hadise tesadüf eseri değildir. Her şeyin zimamı ve her şeyin anahtarı O'nun elindedir. Her şey O'nun kader pergeline göre planlanmıştır ve mevsimi gelince de planlanan o şeyler yine O'nun meşiet ve kudretiyle sahneye konulmaktadır. Bütün bu olan-biten şeylerde bizim irademiz sırf bir şart-ı adi planında devrededir. Bu açıdan da, her zaman insan, iradesini hayra yönlendirmeli ve onu hayır cihetinde kullanmalıdır.

Netice olarak, başa gelen musibetleri değerlendirirken teşe'üm etmemeli, onların arkasındaki hayır perdelerini aralamalı ve sürekli iradelerimizi hayır istikametinde kullanarak Rabbimizle olan münasebetimize devam etmeliyiz.

Objektif olmadığı için, manevi irtibatını tam ayarlamamış olan insanların, belki de anlayamayacakları, hatta itiraz edecekleri sübjektif bir değerlendirmedir bu. Bahsi geçen semavi, arzi bela ve musibetlerle, neticede masum, bigünah kadınlar, çocuklar, ihtiyarlar ölüyor ise, demeli ki, bunlar, tıpkı bir paratoner gibi belaları üzerlerine çekiyor ve umumi musibetlerin gelmesine engel oluyorlar... Yalnız böyle bir yaklaşım, ledünni ve ehlullahın keşfen görebileceği bir husustur. Evet, bu insanlar "Felamme eslema ve tellehü lilcebin.." (Saffat, 37/103) ruhunun temsilcileridir. Onlar İbrahim ve İsmail gibi, adeta kurbanlık koyun misali boyunlarını Hakk'a uzatır, "çal bıçağı" derler. Veya;

"Bir biçare aşığım ey yar senden dönmezem.

Hançer ile yüreğimi yar senden dönmezem.

Ger Zekeriyya tek beni baştan ayağa yarsalar,

Başıma erre koy neccar senden dönmezem.

Ger beni yandırsalar, külüm ottan kavursalar,

Toprağımı savursalar Settar senden dönmezem." (Nesimi) derler.

Dua dua yalvarılmalı

Evet iman bir güç ve kuvvet kaynağıdır. Hakiki imanla insan, bütün dünyalara meydan okuyabilir. Biz buna benzer ve bundan daha büyük felaketleri Allah'ın izniyle imanımız, birlik ve beraberliğimiz sayesinde aşmışızdır. Şu anda bu felaket karşısında kalblerimiz yumuşamış rikkat kazanmıştır. Zannediyorum söyleyeceğimiz her söz ve her teveccüh, Cenab-ı Hakk'ın rahmet arşını ihtizaza getirecektir. Bana kalırsa kimse farklı düşünmesin. El birliğiyle Cenab-ı Hakk'a teveccüh ederek maddi manevi bu musibetleri üzerimizden alması için O'na dua dua yalvarmalıyız. İçimizdeki kinleri, nefretleri, gayzları, öfkeleri çıkarıp atmalıyız. Tel'ine ve bedduaya da amin dememeliyiz.

Cenab-ı Hak, milletimizi bir daha böylesi ağır imtihanlara maruz bırakmasın ve en son yaşadığımız bu afeti her mevzuda milletçe uyanışımıza bir vesile kılsın.

ÖLÇÜ VEYA YOLDAKİ IŞIKLAR

DUA... DUA...

Dua, ruhun gıdasıdır, bu gıda ruha fasılasız verilmelidir.

Dua, iradeyi kanatlandıran bir büyüdür; müdavimlerinden başkası da onun bu güçlü sırrını anlayamaz.

Dua, esbabı aşarak hem Allah'ın kudretine i'timadı, hem de beşeri za'fı ilandır.

Duaya musallat en tehlikeli virüs sebeplere te'sir-i hakiki vermektir. Bu virüsü kapmış ruh "ekstra" tedavi ister.

Şiddete karşı yapılan en güzel dua, rahat ve rehavet zamanında yapılan duadır.

Allahı'm, Sana ve dualara i'timadımı artır; sebeplere riayeti de bir vazife şuuru olarak vicdanıma duyur!

Allah'ım, ne azabına dayanacak halim ne de rahmetinden mahrum kalmaya mecalim yoktur!

Allah'ım, vefasızlık edip Sen'den uzak kalsam da, halim, Sen'siz edemeyeceğimi haykırmaktadır.. vefasızlığım i'tibariyle değil, ihtiyacıma göre Sen'in lütfuna talibim...!


His Dünyası

Sen'sin ümidim

Binlerce zalamla iç içe yine bir sabah!
Yok ufuklarda ışık, yok insanlıkta tebah.
Olmazsa İlahi inayet, doğmazsa bir nur;
Çekeceğiz hepimiz, çekeceğiz bihuzur..
Ve inleyecek millet daha bir sürüeyyam,
Bir sürü eyyam, tütecek sinelerde alam...
Sönecek safha safha hep ümid-i istikbal,
Saracak ufk-ı milleti bir bitmeyen melal.
Olacaksa olacak, biz etdik kendimize,
Geçip giderken zamanlar gafletle diz dize.
El ki bizim olmadı beyne mürafık başta,
Dil ki bizimdi, söylemedi hakkı savaşta.
Göz kulağa, dil de dudağa olmadı zahir,
Ve sustu sine-i millette emr-i "veşavir!"
Olacaktı elbet fecr-i ümidimiz hüsran,
Dolacaktı elbet afakımız nay-ı nalan...
Doğsun bize va'dettiklerin, doğsun İlahi!
Sen'sin ümidim, Sana'dır recam latenahi..!
M. FETHULLAH GÜLEN




ZAMAN ]lk Sayfa
© 1998 Feza Gazetecilik A.Ş.