Almanya'da 'kaybeden kazanıyor'

* Almanya'da SPD, seçimi kaybeden eyalet başkanlarına kabinede yer verince, muhalefet 'bu tür bir istihdam politikasıyla işsizlik sorununun üstesinden gelinemeyeceği'ni hatırlatmaya başladı. Başbakan Schröder'in, başından beri yakınlık duyduğu 'Büyük Koalisyon'un, yani bir SPD-CDU ortaklığının pratikte çoktan gerçekleştiği iddiaları, tümüyle temelsiz değil.

OSMAN ÇUTSAY

FRANKFURT - Alman siyaset sahnesinde bir hafta içinde her şey değişti. Berlin'in, ucuz oyunlarda Ankara'dan pek de geri kalmayan bir siyasal arenaya sahip olduğu yolundaki iddialar, yeni zeminler kazandı.

5 Eylül'de Sosyal Demokrat Parti (SPD) iki eyalette, Saarland ve Brandenburg'da yapılan eyalet meclisi seçimlerinde ağır bir yenilgi aldı. İki eyalet de sosyal demokratların kalesiydi. Doğu'daki Brandenburg'da oy oranı yüzde 54'lerden yüzde 39'a düşen ve mutlak çoğunluğu kaybeden SPD, şimdi burada Hıristiyan Demokratlar ile sıcak temas içinde. Her an 'büyük koalisyon' gerçekleşebilir.

Batı'daki Saarland da, ortalıktan çekilmeden önce, eski Federal Maliye Bakanı ve SPD Genel Başkanı Oskar Lafontaine' in 'prensliği' sayılıyordu. Sosyal demokratlar burada 14 yıldır rakipsiz iktidar durumundaydılar. 5 Eylül'de Lafontaine'in 'emanetçisi' gözüyle bakılan Reinhard Klimmt, neredeyse yüzde 1'lik bir farkla iktidarı Hıristiyan Demokrat Parti'ye bıraktı. Düşen sadece SPD'nin bir kalesi değildi. Ekim ayında bir sürpriz yapması beklenen Oskar Lafontaine için de değişen bir şeyler vardı.

Saarland'ın, geçen hafta açık bir biçimde Schröder politikalarını reddeden isim Klimmt, federal hükümette İmar ve Ulaştırma Bakanı olarak görev alacak. Şimdiki Maliye Bakanı Hans Eichel de, Hessen'de iktidarı Hıristiyan demokratlara kaptırdıktan sonra Lafontaine'in yerine 'göreve çağrılmıştı'.

Başka bir açıdan bakıldığında, Schröder'in, dün yayımlanan bazı kamuoyu yoklamalarında oy oranı yüzde 31'lere kadar düşen partisindeki sol kanada taviz vermek zorunda kaldığı düşünülebilir. Söz konusu yoklamalarda bugün seçim olsa oy oranını arttıracak iki parti var: Biri CDU, diğeri de Alman siyasetinin korkulu rüyası, bir 'enfant terrible' olarak Demokratik Sosyalizm Partisi (PDS).

Bu, bir açıklama biçimi. Bir diğeri de şu ve muhtemelen çok daha makul: Schröder, başından beri yakınlık duyduğu 'büyük koalisyonu', yani bir SPD-CDU ortaklığını, aldığı üst üste yenilgilerle sahneye koymuş bulunuyor. Federal hükümet, artık eyaletler Meclisi'nde bir CDU çoğunluğu ile karşı karşıya. Her istediği yasayı istediği gibi çıkaramaz. Eli kolu önemli ölçüde bağlandı. CDU ise bugün seçim olsa yüzde 48 oy alabilecek. Kamuoyu yoklamalarına göre Yeşiller ve Hür Demokrat Parti (FDP), yüzde 5 sınırındalar. Sürekli geriliyorlar. Sadece PDS yüzde 7'lere çıkmış durumda.

Schröder ile Lafontaine arasında, 27 Eylül 1998 genel seçimleri öncesinde de böyle bir fark vardı. Lafontaine, açık bir biçimde sosyal demokrat geleneğin eşitlikçi vurgularına yaklaşıyor ve Yeşiller ile sol bir iktidar ortaklığına oynuyordu. Schröder ise sürekli Hıristiyan demokrat cepheye göz kırpıyordu. Şu anda Schröder, politikasını kabul ettirmiş durumda. Ancak SPD yüzde 31'lere kadar gerilemiş bulunuyor.

Hükümetin küçük ortağı Birlik 90/Yeşiller için de durum pek iç açıcı değil. Geçen hafta sonunda aldığı oy oranları yüzde 2'leri bile bulmadı. Adeta silindi. Silinen bir başka parti, 16 yıl Helmut Kohl ile birlikte 'hükümet eden' FDP oldu. Ama Yeşiller'in içindeki huzursuzluğun da giderek arttığı gözleniyor. Partideki alternatif politika arayışları, partinin kamuoyu nezdindeki itibarı hızla gerilerken, yayılıyor. Yeşiller'in, FDP'nin yerine liberal bir unsur olarak Alman siyasetinde var olması gerektiğini düşünenlerin arasında, partinin Türk kökenli milletvekilleri de bulunuyor. Federal Milletvekilleri Cem Özdemir ve Ekin Deligöz ile Avrupa Milletvekili Ozan Ceyhun, partiye egemen Joschka Fischer çizgisine yakınlıklarını gizlemiyorlar.

Bavyera'nın 'aşırı muhafazakâr' Hıristiyan Demokratları (CSU) bile iç sorunlarıyla uğraşmaya başladı ve bu eyaletteki rakipsiz iktidarlarının eskisi kadar pürüzsüz yürümeyeceği ortaya çıktı. Eyalet Başbakanı Edmund Stoiber, kendisini yolsuzluklara bulaşmakla itham eden Adalet Bakanı Alfred Sauter' i görevden aldı, ama suçlamaların arkasını alamadı. Zor durumdaki bir şirketin içişlerine fazlasıyla bulaştığı ileri sürülen Stoiber'in istifası istendi.

Neresinden bakılırsa bakılsın, Almanya'da bütün taşlar yerinden oynamış görünüyor. Bu kaygan zeminde politika ve iktidar arayanların ise Türk siyasetini aratmayacak oyunlarla gündemde kalmaya çalıştıkları gözleniyor.

Yağmur öncesindeki boğucu hava hükmünü sürdürüyor. Oskar Lafontaine'in çıkışıyla pek çok şeyin değişebileceğini ileri sürenler var, ama 'Oskar' susuyor. Belki iki Almanya'nın birleştiği 3 Ekim'de açıklamalarıyla ortalığı karıştırabilir. Willy Brandt' ın bu en yetenekli torununun, çöküşü sessizce seyretmeyeceğini, istifasından bu yana kendisiyle bir kez bile görüşme şansı bulamamış olan Gerhard Schröder de biliyor.

Bugün (12 Eylül Pazar) Thüringen'de eyalet ve Almanya'nın en büyük eyaleti, solun bir başka kalesi Kuzey Ren Vesftalya'da belediye seçimleri yapılıyor. Herkes nefesini tutmuş bekliyor.