Peki, o kim?
Yasadigim ülkenin psikopat ordulari yaratip binlerce insani insafsizca
öldürten bir yeteneksizler grubu tarafindan yönetilmesini istemiyorum.
Benimle ayni irktan geliyorlar diye katillere bir yakinlik, bir sevgi
duymuyorum. Onlar kendi irkdaslarini, kendi dindaslarini öldürdü. Bizi kendi
yöneticilerimizin serrinden kurtulmak için dünyaya siginmak zorunda
biraktilar. Türk olmakla insan olmak arasinda bir seçime zorladilar bizi.Ben
insan olmayi seçenlerdenim.
Hayattan bir sey ögrenemeyince elbette ancak ölümden ögreniliyor ögrenilecek
olanlar. Üstünde dolastiginiz topraklardan "domuz bagiyla" baglanmis ölüler
fiskirdikça ve siz her gördügünüze "Acaba o da su manyak katillerden mi"
diye damarlariniz tiksintiyle ve korkuyla büzüserek baktiginizda iki gerçegi
ögreniyorsunuz. Birincisi, çok uzun yillardan beri budalalar tarafindan
yönetilmisiz. Ikincisi de Türkler'den devlet yöneticisi ne yazik ki
çikmiyor. Iyi bir devlet yöneticisi olabilmek için insanin su basit soruyu
kendisine sorabilecek basirete sahip olmasi gerekiyor: "Ben toplumumu nasil
daha zengin ve daha özgür yasatabilirim." "Nasil daha zengin yasatabilirim"
sorusunu kesfeden ama "Nasil daha özgür yasatabilirim" sorusunu ancak
hayatinin sonlarina dogru bulabilen Turgut Özal'i hariç tutarsak bu ülkeden
yüzlerce yildan beri bir tek gerçek yönetici geçmemis.
Böyle bir soru akillarina bile gelmemis. Gelmemis, çünkü burayi yönetenler
bu topraklarda yasayanlarin insan olduguna, iyi yasamaya haklari bulunduguna
asla inanmamis; onlarin tek amaci devlet denen ve ne oldugu bir türlü dogru
dürüst anlasilamayan örgütün tepesine tirmanip kendilerini "özgür ve zengin"
yasatmak olmus. Bütün yasalari da bu amaçla hazirlamislar. Devleti
yönetenleri elestirmeyi tümüyle yasaklamislar.
Devletin içinde görev alanlari her türlü hukuksal denetimin disinda
tutmuslar. Sonunda devlet, içinde cinnet çetelerinin fir döndügü bir
timarhane haline gelmis. Su Kürt meselesini kendilerince çözmeye
kalkisanlarin yaptiklarina bir bakin: Susurluk çeteleri, ülkücü mafyalar,
santajcilar, din adina insanlarin kafalarina çivi çakan psikopatlar...
Sadece ölüm, cinayet, yolsuzluk. Her cinayet sebekesinin arkasinda devletin
asik ve kanli yüzü. Ve cinayet kokan ellerde tesbih gibi gezdirilen
milyonlarca dolarlar. Buna devlet yönetimi demisler. Simdi, doktoru da
hastasi da çildirmis bir timarhanede, attigimiz her adimda yeni ölümler
bularak, korkuyla geziyoruz.
Artik herkes gerçegi biliyor ama yine de kimse o can alici soruyu soramiyor.
Kim kurdu bu ölüm çetelerini? Hangi budalalar Türkiye'yi psikopat
ordulariyla kurtaracagina inandi? Bu kararlarin altinda kimlerin imzasi var?
Kürtler'in varligini reddetmek, dillerini konusmalarina engel olmak,
çocuklarina istedikleri isimleri koymalarina izin vermemek, yüzlerce yillik
köy adlarinin telaffuzunu yasaklamak için milyonlarca insani huzursuz edip
biktirici baskilar altinda bunalttiktan sonra olaylar denetimden çikinca,
kendi yarattiklari sorunlari çözmek için devletten öldürme izni almis katil
sürülerini halkin içine salanlarin isimleri ne? On bin faili meçhul cinayeti
kendi akillarinin ve kurnazliklarinin ürünü olarak görüp bununla övünen
budalalarin alacagi bir ceza yok mu? Bizi yönetenlerin budalaliklarini bu
halk caniyla ödedi. "Apo'yu asalim mi asmayalim mi" tartismalari bu facianin
kökünde yatan o akil almaz körlügü, vahsete sarinmis budalaligi saklamaya
yetecek mi?
Onlarca, yüzlerce, binlerce adami assaniz, yöneticilerin akilsizligini
iyilestirip onlari akilli adamlar haline getirebilecek misiniz? Sorunun
çözümünü yanlis yerde aradiginizi hala farketmiyor olabilir misiniz?
Felaketin nedeni kendilerini memleketin sahibi sanan budalalarin oturdugu
Ankara'da yatiyor, orayi düzeltmedikçe hiçbir seyi düzeltemezsiniz. Her an
ensenize bir satir inebilir, sevdiginiz insan ortadan kaybolabilir, oglunuzu
bir kömürlükte bogulmus olarak bulabilirsiniz, kapiniza birileri dayanip
haraç isteyebilir, birileri telefonlarinizi dinleyip size santaj yapabilir,
yalnizca size ait olan bir hayatin ayrintilarini kalabaliklara açiklayarak
sizi rezil edebilir. Kendi ülkenizde kendi yöneticilerinizin esirleri olarak
yasadiginizin farkinda degil misiniz? Sevdiklerinizi koruyabilecek bir
gücünüz, yasaminizi özgürce sürdürmenize yardimci olabilmesi için
siginabileceginiz bir merci var mi? Peki, niye bu hale düstügünüzü hiç
düsünmeyecek misiniz? Biliyorum, bunun cevabindan korkuyorsunuz.
Irkdaslarinizdan devlet yöneticisi çikmadigini, sizi yillarca budalalarin
yönettigini kabul edemiyorsunuz.
Ama gerçek bu. Birçok insan Türkiye'nin dünyaya açilmasini, bütün çagdas
ülkeler gibi Türkiye'nin de dünyanin denetimi altina alinmasini bu yüzden
istedi. Budalalarla katillerin hegemonyasini sürdürmek isteyenler "Biz
bagimsiziz, bize kimse karisamaz" diye tutturdu. Hiçbir zaman bagimsiz
olamadik. Sadece daha büyük ülkeler kendi çikarlari için bizim
budalaligimizi ve vahsetimizi kullandi. Artik, dünya da Türk yöneticilerinin
nereye ne zaman savrulacagi belirsiz zekasiz siddetinden ürkmeye basladi.
Çünkü Türkiye'nin zengin, özgür, saydam bir yönetime kavusmamasi,
Ortadogu'su, Kafkaslar'i, Balkanlar'iyla bütün bölgenin karanlik bir kaosun
içinde kalmasina neden oluyordu. Simdi Türkiye'nin yönetimini Türkler'den
aliyorlar.
Dünya Türkiye'nin yönetimine elkoyuyor. Dogrusu bundan memnunum. Yasadigim
ülkenin psikopat ordulari yaratip binlerce insani insafsizca öldürten bir
yeteneksizler grubu tarafindan yönetilmesini istemiyorum. Benimle ayni
irktan geliyorlar diye katillere bir yakinlik, bir sevgi duymuyorum. Onlar
kendi irkdaslarini, kendi dindaslarini öldürdü. Bizi kendi yöneticilerimizin
serrinden kurtulmak için dünyaya siginmak zorunda biraktilar. Türk olmakla
insan olmak arasinda bir seçime zorladilar bizi. Ben insan olmayi
seçenlerdenim. Katiller ve budalalar tarafindan yönetilmek istemiyorum. Bu
korkunç vahseti yaratanlar cezalandirilmadikça da bu ülkeyi yöneten
irkdaslarima asla güvenmeyecegim, her zaman onlarin yeni belalar
yaratacagindan korkup "dünya vatandasligi"na siginacagim. Kömürlügümde
cesetler bulmak istemiyorum çünkü.
Ahmet Altan, Aktuel
'Son hafiz'in sesinden
Ilahi ve gazellerin billur sesli hafizi Kani Karaca'nin 1960'ta doldurdugu, kimsenin seslendirmeye cesaret edemedigi eserlerden olusan kayitlar yayinlandi.
TUNA GUREL
Son yarim asrin en unlu hafiz ve mevlithanlarindan Kani Karaca'nin 1960-1963 yillari arasinda yaptigi kayitlar Kalan Muzik tarafindan yayinlandi. Bugun kaybolmaya yuz tutmus olan gazelin yasayan en usta bir yorumcusu sayilan Karaca'nin double CD ve kaset formatinda yayinlanan albumunde, sanatcinin Turk muziginde cok az icra edilmis ya da hic icra edilmemis eserleri bulunuyor. Icrasi cok zor oldugundan dolayi kimsenin okumaya cesaret edemedigi bu eserler Turk musikisi repertuari bakimindan da son derece onemli. Kani Karaca'ya Mesut Cemil, Yorgo Bacanos, Sadettin Heper gibi efsane isimler eslik ettigi, yine bir cok programda Niyazi Sayin ve Necdet Yasar da bu icralara katildigi ve Sadi Isilay, Cuneyt Kosal, Rusen Kam ve Emin Ongan gibi isimlerin de bulundugu calismanin onemi sadece unlulerin bulustugu bir albumden kaynaklanmiyor. Kani Karaca'nin klasik Turk muzigi repertuvarindan secilen eserleri, ayni makamdan iki beste, bir agir, bir de yuruk semaiden olusan 'takim'lar halinde okumasi bu calismayi degerli kiliyor. Albumu yayina hazirlayan Bulent Aksoy, 'Bu albumde yer alan eserler Kani Karaca ve saz arkadaslari tarafindan ilk kez seslendiriliyor ve birkaci disinda da Karaca'dan sonra seslendirilmedi' diyor. Album aslinda amator bir kayit ama cok profosyonel bir calisma ile bu bertaraf edilmis. 1950'li yillarda baslayan radyolarda yayinlanan programlari banda alma isi, bantlarin az olmasindan ve bir kaydin uzerine baska bir kayit yapma zorunlulugu olmasindan dolayi gunumuze gelen eserlerin sayisi son derece sinirli. Bu durum Turk muziginin icra tarihi bakimindan da buyuk kayip olarak nitelendiriliyor. Bu acik ise o yillarda radyolarda gorevli olup da kayitlardan birer kopya alan muzikseverler, radyoda yayimlanan programlari banda kaydeden dinleyicilerin arsivlerinden yararlanilarak giderilmeye calisiliyor. Iste bir koleksiyoncunun Kalan Muzik'e armagan ettigi bu eserler de amator kayit olmasina ragmen Kani Karaca'nin gunumuze ulasmis en onemli kayidi olarak nitelendiriliyor.
Sadettin Kaynak'in ogrencisi
Allah vergisi okuyus yetenegi, kavrama gucu ile yasayan en onemli mevlithanlarimizdan hafiz Kani Karaca, 1930'da Adana'da dogdu. Iki aylikken iki gozunu de kaybetti. Ilkokulda okurken, ayni zamanda koyun imami olan ogretmeninden Kur'an-i Kerim dersleri alarak, Kur'ani hifz eden sanatci 1950'de geldigi Istanbul'da, Hafiz Sadettin Kaynak ile calisarak uslup ve tavir bilgileri aldi. Daha sonra dini musiki calismalarini Yeralti Camii imami unlu Hafiz Ali Uskudarli'dan alan Kani Karaca, Sadettin Heper'den kudumle usul vurmayi ve Mevlevi ayinleri olmak uzere pek cok dini ve din disi muzik eserleri mesk etmeyi ogrendi. Istanbul'un musiki cevresinden de yararlanarak musiki bilgisini ilerleten sanatci, Hafiz Ali Uskudarli ve zamanin en onemli ustatlari karsisinda verdigi sinavda basarili olarak icazet aldi. Bugune kadar bircok festivale, Mevlana'yi anma torenlerine, ayinlere katilarak bizlere musiki ziyafeti ceken Kani Karaca'nin yayinlanmis pek cok CD ve kaseti var.