![]() |
|
|
![]() |
![]() |
17.02.2000 |
![]() "Yıllarca çokeşli yaşadım" Son kitabı "Resimli Dünya"da Fatih ve Cem Sultan'ın portresini yapan Gentile Bellini'nin izini sürüyor. Kahramanı sanat tarihi profesörü Kâmil Uzman ona o kadar benziyor ki... * "Resimli Dünya" daha çok resimle yakından ilgilenenlere yazılmış bir kitap gibi... - Venedik gibi hem renk hem de tarih olarak eşsiz bir yerde geçiyor; tabii Tintoretto, Belliniler, Carpaccio gibi 15. yüzyıl Venedik resmini kuranların da dünyası bu aynı zamanda ve resim bilgisi olan belki daha değişik tad alabilir. Ama aslında bu roman bir aşk öyküsünün, ikili yaşamı olan bir roman kahramanının erotik dünyasını da anlatıyor. Cinselliği yaşamak ve merak etmek için ne derece resim bilgisi gerekir, tartışılır. Picasso'nun resimlerindeki sevişme pozisyonlarını öğrenip de sevişmek diye bir şey olabilir mi? * Madem konuya girdik; bu kitapta diğer öykü ve romanlarınızdan daha yoğun bir erotizm var, pornografiye varıyor. Neden? - Haklısınız. "Kadınlar Kitabı" adlı kitabımda pornografi vardı ama bu kadar cüretkâr değildi. Roman kahramanı 50'ye merdiven dayamış ve kadın sorununu kafasında çözememiş. Aslında romanı daha akıllı uslu bir roman olarak tasarlamıştım ama Kâmil Uzman'ın hayatında ışık kadar gölgenin de önem taşıdığını farkettim. Işıktan kastım şu. Aşık olduğu kadının adı Lucia, İtalyanca'da ışık demek. Resimde de ışık temel öge. Işığın olması için de karanlığın olması gerekiyor. Bu Leonardo Vinci'nin Rönesans'ta ortaya attığı bir teori. En dâhice uygulayan da o. Karanlık, Kâmil Uzman'ın gece hayatı, fahişelerin peşinden koşması ve canı istediği an bir kadın bulmaya sanki mahkûm olması. Ama bence asıl seks saplantısını belirleyen öge, sekiz yıl boyunca kız öğrencilerin kabul edilmediği yatılı okulda geçirdiği yıllar. * Sizin de okuduğunuz Galatasaray Lisesi... - Vallahi adı geçmiyor ama sarı kırmızı renkler var. Zaten bu romanı okuyan GS mezunu arkadaşlar, yatakhane sırlarımı paylaşanlar ne demek istediğimi anlayacaktır. "Artık tabu değil" * Bu pornografik bölümleri yazarken siz ne hissettiniz? "Ben neymişim" diye düşündünüz mü? - Hayır. Edebiyata yaklaşımım hiçbir zaman ahlâkçı olmadı. "Kadınlar Kitabı" müstehcenlik gerekçesiyle Türkiye'de toplatılmış ilk kitaplardandır. Şimdi biliyorum ki, Kâmil Uzman'ın fahişelerle olan serüveni artık Türkiye'de tabu olmaktan çıktı. * Profesörün hikâyesi sizin hikâyenizle örtüşüyor. Ne kadar varsınız bu romanda? - Kamil Uzman'da benden çok şey var desem ilk olarak benim dehşete düşmem gerekir. * Nedim Gürsel, Kâmil Uzman'la özlem ve eksikliklerini mi anlatıyor, yoksa yaşadıklarını mı? - İkincisi daha ağır basıyor. Onun hayatında olup bitenler bir dizi deneyimin, cinsel tecrübenin ürünü. Ama temelde bir doyumsuzluk var. Yani yatılı okul ve delikanlılık döneminde bastırılmış cinsel arzunun varoluşunu temelde etkilemesi sözkonusu. O arzuların geçici tatmini, roman kahramanının psikolojisini değiştirmiyor. Ben bu anlamda, özlemlerimden çok yaşadıklarımı yazıyorum. Ama cinsel düşler de romanın bir boyutu. * Bazı bölümlerde "hayvani" bir erotizm var... - Erotizmin hayvanisi olur mu? Cinsellikte karşılıklı anlaşma olduğu sürece herşeyin olabileceğine inanırım. Bir anlamda "suç ortaklığı"dır bu. * Şiddeti kastettim. Kâmil Uzman bunu tablolarla ilişki kurarak estetize mi ediyor? - Kimi zaman. Ama böyle içgüdüsel bir erotizmin onda uyanması için küçük bir ayrıntı yeterli. Bir gondolda oturan siyah file çoraplı bir sarışın mesela. Aynı zamanda profesör, herkes onun önemini kabul etmiş, Batı resmindeki Osmanlı figürleri üzerine uzmanlaşmış. Bütün bunlar yok oluyor geceleri. Bir anlamda gündüz "insan" gece "kurt." Venedik geceleri de kurt Kâmil Uzman'a ait. * Kadını ışık olarak görüyorsunuz. Bu ışık söndüğünde ne olacak? - Kâmil Uzman Lucia'yı kendi yalnız ve karanlık yaşamına düşen bir ışık gibi görüyor. Bu mutlak bir ışık değil. O mutlak ışığın peşinde, böyle bir kadın istiyor. Fakat hayatında sürekli bir beraberlik kuramamış. Annenin yokluğu onda öylesine derin bir yara açmış ki, bunu başka kadınlar dolduramıyor. Bu temelde bir şefkat arayışı. * Sanatçının asıl amacı ışığı aramaktır, diyorsunuz; yani kadını mı? - Her sanatçı, eğer yaratıcıysa ışığı aramaktadır. Kadındır yaratıcı olan, insanı vareden. Yaratış dişil bir süreçtir. * "Hayat suyunu fışkırtmak bir karanlığın içine, ölümü çığlık çığlığa orada yenmek." Ölümsüzlük formülünüz bu mu? - Romandaki temel yapı işte bu. Roman aslında bir ölüm korkusunu, ölümü kabullenmeyişi anlatıyor. Bu erotik dünyada cinsellik de o kabullenmeyişin bir tezahürü. Bu korku ve endişenin Kâmil Uzman'da giderek bir saplantıya dönüştüğünü görüyoruz. Bu noktada onun erotik dünyası anlam kazanıyor. Çünkü bir kadınla birleşmede yeni bir hayatın tohumu da ortaya çıkabilir. Ölümü yenmenin yolunu bir kadınla birleşmek gibi düşünüyorsan bu kendini aldatmaktır. Kamil Uzman bu eğiliminin kurbanı oluyor. * Siz bu ölüm korkusunu hissediyor musunuz? - Herhalde, yoksa kitaplarımda böyle bir izlek olmazdı. Sanıyorum, hayatımda buna yol açan, babamın ben 10 yaşımdayken bir trafik kazasında ölmesi. Hep 38 yaşından, babamdan fazla yaşamayacağım endişesi vardı. Tuhaf bir şey, 38'e girdiğimde yaz tatili için Türkiye'deydim. O zamanki sevgilimle Ayvalık'a giderken çok önemli bir kaza geçirdik. Yıllar sonra ölümü bir kadınla beraber yaşamak duygusu sanki benim bir kaderimmiş gibi gerçekleşti. O kazada ölebilirdim. * Yanınızdaki kadının bir suçu yoktu herhalde... - Arabayı o kullanıyordu ve ona hiçbir şey olmadı, birkaç takla attık. "Ölümden güzel kadın yoktur" * Kadınlara karşı "hayvani erotizm ve şiddet" bu hesaplaşma isteğinden mi geliyor? - Bu çok derinde, bilinçdışında olabilecek bir şey. Belki de Kamil Uzman'ın kadın düşkünlüğü işte o ölümü yenebilme merakı. * Siz kazadan sonra kadınlara nasıl baktınız? - "Ölümden güzel kadın yoktur" başlıklı bir hikâye yazmak istedim, sonunu getiremedim. Ama kadınlardan korkacağıma onlara daha çok gitme eğilimi uyandı bende. Bu da tabii çokeşlilik gerektirir. Ve o kazadan sonra da yıllarca çokeşli bir cinsel hayatım oldu. Belki gereğinden fazla. * Pişmanlık mı bu? - Hayır. Kâmil Uzman pişmanlık duyuyor ama fahişelerle birlikte olduktan sonra. Fahişelerle, o batakhanelerde kendini evindeymiş gibi rahat hissediyor. Belki daha derin pişmanlıklar olabilir. Bunun için divana yatmak, psikanalitik kür yapmak lazım. Roman bir anlamda o kür benim için; ama yeterli değil. * Bir kadını bir tablo olarak düşündüğünüzde en çok neresini seversiniz? Kadının ışığı nerede? - "Dünyanın Başlangıcı" diye bir tablo var. İşte orada; o dünyanın tam merkezindeki kadının cinsel organındaki siyah ormanın içinde ışık. Ölümsüzlük bizi oraya götürür. * Tarihsel roman Türkiye'de çok tuttu. Bunun için mi tercih ediyorsunuz? - Piyasadan gelen talebe göre yazan biri değilim genelde. Ama "Boğazkesen"in uyandırdığı ilgi beni cezbetmiştir. O kadar suçsuz da değilimdir belki. * Fatih saplantısının sebebi ne? - Karmaşık kişiliğe sahip biri. Hem bilgi düşkünü, hem zevkli, hem askeri deha. Zaten giderek profilden, Gentile Bellini'nin resmindeki Fatih'e benzediğim söyleniyor. * Araya darbeyi de sıkıştırmışsınız: "Darbe olmayacaksa duhul olsun." İkisi arasında bir benzerlik mi var? - Bu cümleyi romandaki şu cümleye bağlayabiliriz. Kâmil Uzman, National Gallery'de Fatih'in portresini görmeye gittiği sabah, at üstünde bir İngiliz polisi görüyor ve polisin copu yere kadar sarkıyor. Bu bir otorite, aynı zamanda da bir penis tabii. Şimdi duhul, penetrasyon, bir kadına bir erkeğin girmesi. 12 Eylül de toplumun içine öyle girdi. Otoriteyi bir penetrasyon gibi toplumun içine getirmeye çalıştı. * Hilmi Yavuz 1998'de çıkardığı "Geçmiş Yaz Defterleri"nde eski cinsel deneyimlerini anlatmış, bir yaştan sonra insanın böyle muhasebeler yaptığını söylemişti. Bu kitap bu anlamda bir başlangıç mı? - Evet, Hilmi'ye kesinlikle katılıyorum. Bazı kitaplar bazı yaşları bekliyor demek ki. "Resimli Dünya" ortayaşı geçtiğim döneme rastgeldiyse böyle bir muhasebe kaygısının payı vardır. * Daha ileri gidecek mi? - Daha vahimleşecek mi demek istiyorsunuz; çok mümkün. Hazırladığım öykü kitabı pornografinin sınırlarını zorlayan değil, bayağı aşan bir kitap. Adı "Öğleden Sonra Aşk" olabilir... * Neden? - Yıllarca Mussolini bürosuna bir yatak koydurmuş ve metresiyle öğleden sonraları orada birlikte olmuş. Karısı bu haberi duyunca "Hayır, kocam bana çok sadık çünkü geceleri hep eve geliyor" cevabını vermiş. Onun için öğleden sonra aşk... KÜRŞAD OĞUZ |