|
Henüz
bizim sinemalara gelmedi, ama Bruce Willis ve Denzel Washington gibi ünlü
aktörlerin başrolünde oynadığı ‘Kuşatma’ filmi şu sıralarda Amerika’da
oynuyor. Daha çekimi sırasında sıkıntılara sebep olan film, gösterime girer
girmez, her eğilimden sivil toplum örgütünden tepki çekti. Film, Amerikalıların
esasen ürktüğü İslam fundamentalizmi heyulasını en kaba biçimiyle beyaz
cama taşımakta. Bir grup ‘müslüman terörist’, barbarca niyetlerini, Amerikan
topraklarında gerçekleştirmekteler. Bir izleyici, tepkisini, “Böyle şey
olmaz; filmin en kanlı sahnesi abdest ile irtibatlandırılmış; Amerikalılar,
dünyanın en masum eylemi olan abdesti bile bir terör eylemi olarak görebilirler
bundan böyle” sözleriyle dile getirmekte...
Elektronik posta kutuma son iki günde düşen ‘kuşatma’ filmi
protestosuyla ilgili duyuruları okudukça, nedense, “Ben bu filmi görmüştüm”
hissine kapılıyorum. Hem de, dönüp dönüp tekrar seyrettirilen bir film
bu benim için. Son 20 yılda, kah gazete haberi kah televizyon programı
olarak karşımıza getirilmiş, son örneklerine şu günlerde yeniden rastlanan
çirkin bir film bu. İslam’ı ‘terör’ ile eşitleyen, müslümanları ‘terörist’
veya ‘potansiyel terörist’ olarak zihinlere yerleştiren iğrenç bir film.
Son filmin ilk karesi unutuluyor. Oysa, 1987 yılında, üniversitelerde
başörtüsü sorunu ayyuka çıkmış, toplumun sivil unsurları “Bu zulüm bitsin”
noktasına gelmişken yaşanmıştı ilk kare. Yasakçı tavırdan yana olduğu bilinen
dönemin asker cumhurbaşkanı, YÖK’ün Adana’da yaptığı toplantıya başkanlık
etmiş ve ilk kez orada telaffuz etmişti ‘Karar Ses’ adını. ‘Kara Ses’ diye
andığı, yıllarca Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde müftü olarak çalışmış,
bir ara başkan adayı olarak adı geçmiş, emekliliğinden sonra Almanya’ya
yerleşmiş biriydi.
‘Kara Ses’ ne menem biridir, örgütü ne yapmaktadır merakıyla
Almanya’ya gittiğimde ilk şaşkınlığımı yaşamıştım. ‘Kara Ses’ sorulara
doğrudan cevap vermek yerine “Siz bırakın ben yazılı cevaplayayım” demeyi
tercih eden biriydi. Etrafını saranların gazına geldiği belli oluyordu.
Taraftar kitlesinin sayısı iki elin parmağını aşmadığı için, günün neredeyse
bütününde örgüt merkezinde kimse bulunmuyordu. Örgütle aynı binada oturan
lider ile evinin kapısını çalarak irtibat kuruluyordu.
İslami kesimle ilgili olup da Almanya’ya yolu düşenler bilirler:
Türkiye’deki seslilik ve renkliliğin çok ötesinde bir ayrışma yaşanır orada;
her eğilimden insan değişik adlar altında örgütlenir. Biraz cerbezesi olanın
kendi grubunu oluşturması, etrafına taraftar toplaması hiç de zor değildir.
Yüzlerce dernek, bir o kadar vakıf arasında, hem sayıca hem de ilgi çekmesi
bakımından en zayıf olanıydı Evren’in ünlendirdiği. Almanya’daki o keşfimi,
gazetede yayınlanması da olay olan, “İrticaın Almanca’sı” başlıklı bir
diziye dönüştürmüştüm. En büyük tepkiyi, o küçücük grubun beni imana davet
eden dergisinden almıştı o yazı dizisi.
Ölene kadar Türkiye Cumhuriyeti devletinden emekli maaşını
almış, Evren’in ‘Kara Ses’ diye andığı kişinin oğlu, bugünlerde, on yıl
önceki amaca hizmet edecek biçimde karşımızda. Part-time devrimcilik merkezinde
ağzına dayatılan mikrofonlara ağzına geleni söylüyor. ‘Kuşatma’ filminde
Bruce Willis’e verilen İslamcı terörist rolünü gönüllü olarak üstleniyor.
İslam Tarihi’ne insaflı gözlerle bir baksa, temsil ettiği iddiasındaki
değerlerin olmasını emrettiği kişilikle hiç irtibatı bulunmadığını görecek.
‘Kuşatma’ filmini “Bizi yanlış yansıtıyor” diye protesto eden dünya müslümanları,
olan bitenden haberdar olsalar, eminim, onu da, eleştirilerinin hedefi
yaparlar.
11 yıl önce, YÖK toplantısı, Evren’in ağzından duyulan Kara
Ses itirazıyla yasakçı kararda ısrar edilerek sonuçlanmıştı. Tesadüf işte,
aynı sıfat, bu defa da YÖK’le ilgili bir gelişme öncesinde devreye sokuldu.
29 Ekimde Anıtkabiri uçakla bombalama, Fatih Camii’ne sığınma türü sözde
eylem iddialarıyla, YÖK’ün her yıl protestolarla geçen 6 Kasımdaki kuruluş
yıldönümünün bu yıl başörtüsü yasağını duyurmak için kullanılmak istenmesi
üst üste çakıştı. Başı açığı ve kapalısıyla genç kızların, kadınların aşağılanmasını
ve eğitim haklarının ellerinden alınmasını protesto eylem niyetlerine yine
gölge düştü. Öyle inanıyorum ki, böylesine gölgeli bir ortamda, en haklı
dava bile güme gidecektir. Başörtüsü yasağı yüzünden mağdur olanlarla onların
mağduriyetine sahip çıkan her kesimden insan, haksızlığı duyurmak için
ileride daha uygun bir zemin bulacaklardır muhakkak. Şu sıralar eylem için
uygun değil.
Amerikan ordusu adına çıkan Army Times dergisinin, “Kuşatma
filminin senaryosu ne derce gerçekçi?” sorusunu yönelttiği Amerikan Savunma
Bakanı William Cohen, “Neden olmasın?” cevabını vermiş ve eklemiş: “Terörizm
öyle bir noktaya doğru yol alıyor ki, Amerikalılar, hak ve özgürlükler
ile özel hayatlarına müdahaleyi de içine alan korunma araçları arasında
bir tercihe zorlanabilirler.” Galiba niyet bu cevapta gizli: Tehlikeyi
o kadar büyük göstereceksiniz ki, özgürlüklere müdahale ettiğinizde sızlayan,
itiraz eden olmasın... Olsa bile dinlenmesin.
Türkiye’de mevhum ‘irtica tehdidi’ bu niyete hizmet için
kullanılıyor zaten. İlk denemeyi burada yapanlar, aynı korkuyu filmlerle
kendi ülkelerine taşıyıp, insanları, “Aman can kaygısı taşıyacağıma ülkeye
kanun ve nizam hakim olması için daha az özgürlüğe razıyım” noktasına doğru
itiyorlar. Bu oyunu, İslam’ın barış dini olduğunu sergileyerek yine buradan
başlayıp bozmamız gerekiyor.
|