Fehmi Koru
Başbakan'ın yakınına 150 bin dolarlık otomobili 
kim hediye etti?
 “Yaşayan görür” demişler, bu söz beni sürprizlere hazır tutuyor. “Görmediğim bir şey kalmadı, hiçbir şey beni şaşırtamaz” dediğim sırada, birisi bir icatta bulunup dudağımı uçuklatıyor çünkü. Son icadı artık herkes biliyor: Başbakan Mesut Yılmaz, bu akşam, önemli bir davete evsahipliği yapıyor. Davetin sahibi kendisi, yanında beş bakanla beş de üst düzey bürokrat bulunuyor. Ben eminim, kendisini tutamayıp, partisinin ileri gelenlerinden birkaç kişiyi de seyirci olarak konuta davet etmiştir. Beş bakan ve beş bürokratın karşısında, onları sorgulamak üzere, 20 kadar da gazeteci davetli yemeğe. Başbakanlık mutfağından çıkma yemekler yenirken, gazeteciler, bakanlarla bürokratlardan münasip gördüklerine, “Türkbank ihalesiyle ilgili Emniyet’in gönderdiği uyarı yazısı ne oldu; belgeyi hanginiz kaybetti, neden gereği yapılmadı?” türü sorular yöneltecekler...
Bu olayda dudağımı uçuklatan yenilik, böyle bir görüntünün, Türkiye’nin öykündüğü ülkelerde asla rastlanmayacak bir görüntü olmasından... Gazeteci milleti bakan ve bürokratı karşısında görünce duramaz, zihnindeki soruların cevaplarını arar; ancak, siyasilerle memurların kurbanlık koyun gibi karşılarına dizildiğini görünce, bizim meslektaşların dilleri tutularsa hiç şaşırmayacağım. Bence, böyle bir manzaraya alışık ülkelerden, mesela Irak’tan, Suriye’den, Türkmenistan ve Azerbaycan’dan gazeteci ithal edilip dekor onlarla tamamlansaydı daha yakışıklı olurdu. O ülkelerde, televizyon kameraları önünde yapılan benzeri yüzleşmelerde, başkanlar veya başbakanların, bakan azlettikleri bile görülür; o ülkelerdeki meslektaşlar böyle yüzleşmelere antrenmanlıdır, sizin anlayacağınız...
Bir yazar arkadaşımız, gazetesindeki köşesinde, gazetecilere Mesut Yılmaz gözüyle puan veriyor. İlk önce yadırgamıştım yaptığını; ancak isabetli bir iş yaptığı, o arkadaşımızın kırık not verdiği yazarların hiçbirinin bu geceki davete çağrılmadıklarından belli. Aralarında birkaç haşarı da var, ama bu akşam konuta davet edilenler, genellikle, karnesi düzgün arkadaşlarımızdan oluşuyor.
Benim bu akşam radarlarımı konuta dikmemi gerektiren bir beklentim var. O da, gazetecilerin devletin siyasileriyle memurlarına neler soracakları veya ne cevap alacakları yönünde değil. Ben, biraz da yüreğim çarparak, sorgulanmak üzere oraya çağrılanların sorgucularına bir çıkış yapmalarını bekliyorum. Öyle ya, kendisine, “Çetelerle irtibatlı bir işadamına bankayı neden sattınız?” diye soracak gazeteciyi, suçlanan devlet görevlisi, “Biz bir kabahat yaptık, anladık, peki sizin patronunuz aynı şahsa neden gazetesini sattı, dağıtım şirketine ortak etti?” diye tersleyiverse... Ya da, “Emniyet’in gönderdiği yazıyı neden görmezden geldiniz?” sorusunun yöneltildiği bürokrat, soruyu soran meslektaşımızı, “Peki, siz, patronunuzun ortağı olduğu bankanın genel müdürünün Devlet Güvenlik Mahkemesi önünde ifade vermesini gazetenizde neden haber yapmadınız?” gibi bir soruyla ayıplarsa ne olacak? Bu akşam konutta biraraya gelenlerden bir dostuma,  “Böyle bir tedirginliği yaşamamak için, en iyisi, ‘körlerle sağırlar birbirini ağırlar’ özdeyişine uygun davranın” tavsiyesinde bulundum. Umarım, tavsiyemi diğerlerine de iletmiştir.
Aslında, gazetecilerin bakanlar ve bürokratlara soracakları soruların cevapları şimdiden belli. Emniyet, önce gönderse daha işe yarayacak uyarı yazısını Türkbank ihalesi olup bittikten sonra Merkez Bankası’na ve Başbakanlığa göndermiş... İlgili makamlar, “Bu adamın çetelerle irtibatı var” uyarısına kulak tıkamışlar... Esasen, siyasilerin, hakkında uyarıldıkları işadamının aslında kimin adamı olduğunu bildiklerine kalıbımı basarım.
Sorulması beklenen soruların cevapları bence belli; ancak bütün bu kargaşada güme gitmiş, cevabı henüz alınamamış başka sorular var. Yemeğe katılan gazetecilerin esas o soruları sorup hepimizi aydınlatacaklarını umuyorum ben.
Sorulardan biri, kasetlerde yer alan, Alaeddin Çakıcı’nın, arkasından polis gönderildiği haberini, kendisine, iki bakan aracılığıyla Mesut Yılmaz’ın ulaştırdığı iddiasıyla ilgili. “Çakıcı’nın yakalanması talimatını ben verdim” diyor Mesut Bey; Alaeddin Çakıcı ise, “Kaçmam için uyarıyı Mesut Bey’den aldım” iddiasında. Hangisi doğru bu iddiaların?
Bir diğer iddia, Alaeddin Çakıcı’nın, Mesut Bey’in en yakınındaki kişiye, 150 bin dolarlık bir otomobil aldığıyla ilgili. Çakıcı, “Altına 150 bin dolarlık araba çektik” diyor telefonda. Çakıcı kasetleri işportaya dökülmeden epey önce, Mesut Bey’in o yakınına, çok değerli bir otomobil hediye edildiği gazetelere haber olmuştu. Sonra, otomobili, başbakanın kardeşinin hediye ettiği duyuldu. Hazır konuta çıkmışken, meslektaşlarım, bu otomobil konusuna da açıklık getirirler umarım.
Bir konu daha var. Eyüp Aşık, kasetlerde adı geçtiği için hem bakanlıktan hem de milletvekilliğinden istifa etti. Eyüp Bey’in davranışı şıktı. Sonra pek çok yeni kaset ortaya çıktı, başka isimler de vahim isnatlara hedef oldular, ama hiçbiri aynı yolu denemedi. Sorum şu: Kasetlerde adı sıkça geçen Mesut Yılmaz, kendisi istifa etmediğine göre, Eyüp Aşık’a karar değiştirtmeyi düşünüyor mu?
Umarım, bu gece, basın tarihimize de siyaset tarihimize de, iyi aile çocuklarının katıldığı, kavgasız gürültüsüz, nezih bir ziyafet olarak geçer. 

 
 

SONRAKİ YAZI * Bu yazıyı tartışmak için görüşlerinizi listemize yazınız: medyakritik@makelist.com
ANA SAYFA