Fehmi Koru
75. yıl Cumhuriyet sınavı
 Doğruyu temsil etme iddiasındaki her fikir, her ideoloji, her din, kendisine taraftar arar. Marksistlerin iddiası, Karl Marks’ın fikirlerini her yerde geçerli hale getirmekti. Hıristiyanlık da, İslam da, kendilerine bağlılık duyan insanların çokluğuyla övünürler. Amerika, yeni dünya düzeni adıyla, dünyayı kendi dar-ül Amerika’sı yapmak arzusunda. Çoğalmak, her yerde temsil edilmek gerçek olma iddiasıyla at başı gider; fikir adamı, ideolog, misyoner, tebliğci, “Benim gerçeğim herkes tarafından paylaşılmalı” der ve yeni mühtedilerin peşinden koşar.
Bunun tek istisnası, ülkemizdeki, kendilerine nedense ‘cumhuriyetçi’ sıfatını yakıştıran aydınlar galiba.
Batı ülkelerinde kendilerine ‘cumhuriyetçi’ sıfatı yakıştıran kişi veya gruplar yoktur. Belki “Yoktur” demekle biraz abartmış olabilirim; çünkü, kraliyet rejimiyle idare edilen ülkelerde, kendi farklılığını vurgulamak isteyen aydınlar, “Ben cumhuriyetçiyim” diyebilirler elbette. Bir İspanyol, bir İngiliz “Ben cumhuriyetçiyim” dediğinde, bunun anlamı, “Kraliyet rejimini istemiyorum, bizde de kral veya kraliçe olmasın” demektir. Ya da, Fransa gibi krallık rejimi taraftarlarının örgütlenebildiği ülkelerde, o tür insanlarla tartışırken, “Ben cumhuriyetçiyim” demenin bir anlamı olabilir. Buna karşılık, Amerika bir cumhuriyettir, ama cumhuriyet kavramını adında taşıma ihtiyacı duymamıştır. Yediden yetmişe herkesin cumhuriyeti benimsediği, Osmanlı soyundan gelenlerin bile saltanatın ihyasını savunmadıkları Türkiye’de, 75. yıldönümü vesilesiyle bile olsa, cumhuriyetin bu denli vurgulanmasını, ‘cumhuriyet düşmanları’ kavramı ardına saklanıp gölge boksu yapılmasını, ne yalan söyleyeyim, epey garip karşılıyorum ben. 
Gerçek cumhuriyetçilerin, artık kimlerse onlar, farklı davranmalarını bekledikleri kişilerin ortaya atılıp, “Ben de cumhuriyetçiyim, ben de, ben de” demelerinden mutlu olmaları gerekirdi. Oysa bizde ne oldu? “Saltanat döneminde, bazıları padişah-ı ruy-u zemine hulus çakarken, dindar aydınlar arasında, her türlü tehlikeyi göze alarak, en iyi yönetimin cumhuriyet olduğunu savunanlar vardı” dedim ve “Ülkemizin inançlı insanlarının bütünü, istisnasız cumhuriyetçidir” tespitinde bulundum diye beni kınayanlar bile çıktı.
Profesör sıfatı da olan bir köşe yazarı, daha yazısının girişinde adımı anıp burada daha önce yaptığım bir yoruma atıfta bulunmasıydı, söylediklerini üzerime alınmayabilirdim; çünkü ipe sapa gelmez şeyler yazmış. İkisinin de ilk adı Thomas olduğu için ütopyacı Thomas More ile “İnsan insanın kurdudur” diyen Thomas Hobbes’u aynı kişi sanan kafası karışık profesörün, cumhuriyet kavramını ele alıştaki hatalarını da görmezden gelebilirdim. Ama savunduğu fikrin çürüklüğünü kendisi de bildiği halde inatçılığını sürdürmesi ‘bilim adamı’ sıfatıyla üst üste oturmuyor. O halde cevabı cevabımızı hak ediyor.
Türkiye’de insanların fikirleri arasında ihtilaflar vardır, nerede yok ki? Kimimiz daha fazla, kimimiz daha az dindar olabiliriz sözgelimi. Ya da, sosyal olaylara yaklaşımlarımız, gelişmelere verdiğimiz tepkiler farklı olabilir. Benim oy verdiğim parti sizlere cazip gelmeyebilir. Ben insan haklarını ön planda tutarım da siz “Hayvan hakları daha önemlidir” diyebilirsiniz. Bunlara benzer yüzlerce ayrılma noktası bulabiliriz toplumumuzda. Ancak, hemen herkesin üzerinde birleşebileceği bir ortak payda arayanların fazla zorlanmadan bulacakları bir değerdir cumhuriyet. 
Böyle bir değeri, birlik ve bütünlüğü pekiştirmek için kullanmak dururken, sanki insanlarımız cumhuriyet ekseninde bölünüyormuş gibi davranmak vatanseverlikle bağdaşır mı? Cumhuriyet eksenli bölücülüğü kendine bayrak edinene aydın denilebilir mi? Kafa kalınlığını ölçen bir alet yok elimde, fakat cumhuriyetçi geçinip de cumhuriyet kavramına uzak tavırlar sergileyenlere kalın kafalı demem için öyle bir alete de ihtiyacım yok zaten... 
Cumhuriyetle kadın kıyafetinin ne ilgisi var Allah aşkına? Başörtüsü mağduru genç kızların, mağduriyetlerini duyurmak için gerçekleştirdikleri elele eylemi neden cumhuriyet karşıtı eylem sayılıyor? “Atatürk kadın kıyafetine karışmadı, devrim yasaları arasında kadın kıyafetini düzenleyen bir yasa yok, hem Atatürk’ün eşiyle annesi de başörtülü değil miydi?” sözlerime, gazete yazarı profesör çok kızmış; “Bu rahmetli hanımların başörtüleriyle kamu görevi yapmak istediklerine dair bir şey okumadım; ne devlet üniversitelerine öğrenci yazılmak, ne hakim, ne savcı olmak istemişlerdi” diyor aklınca muzip takılarak... Onların yaşadığı dönemlerde, Türk kızları, üniversitelere yeni yeni yazılıyorlardı, hakim ve savcı olmayı çok sonraları başardılar. Dindar insanların kızlarını okula göndermeleri için ise demokrasinin ve siyasi kadrolara güvenin gelmesi gerekti. Cumhuriyet, eğer bir erdemse, genç kızların eğitimine imkan verdiği, onlardan toplum ve kamu hizmetinde yararlandığı için de bir erdemdir. Başlarında bir metre bez var diye genç kızları eğitim hakkı elinden alınabilir görmeye başladınız mı, bu, sizi herşey yapar ama, cumhuriyetçi yapmaz.
Reklamlarda, cumhuriyetimizin “Bir yaşındaki kadar genç ve gürbüz, bin yaşındaki kadar olgun ve köklü” olduğu iddia ediliyor, ama kendilerine cumhuriyetçi sıfatını yakıştıranların tavrına bakılırsa, cumhuriyet sapa sağlam durduğu halde, gönüllerini cumhuriyetin eşitlikçi iklimine bir türlü alıştıramamış sahte cumhuriyetçiler, çürük zemine basar gibi hissediyorlar kendilerini. 
75. yıl ilginç bir cumhuriyet sınavına sahne oluyor. Bakalım kimler bu sınavdan başarıyla çıkacak?

 

SONRAKİ YAZI * Bu yazıyı tartışmak için görüşlerinizi listemize yazınız: medyakritik@makelist.com
ANA SAYFA