|
Doğruyu temsil etme iddiasındaki her fikir, her ideoloji,
her din, kendisine taraftar arar. Marksistlerin iddiası, Karl Marks’ın
fikirlerini her yerde geçerli hale getirmekti. Hıristiyanlık da, İslam
da, kendilerine bağlılık duyan insanların çokluğuyla övünürler. Amerika,
yeni dünya düzeni adıyla, dünyayı kendi dar-ül Amerika’sı yapmak arzusunda.
Çoğalmak, her yerde temsil edilmek gerçek olma iddiasıyla at başı gider;
fikir adamı, ideolog, misyoner, tebliğci, “Benim gerçeğim herkes tarafından
paylaşılmalı” der ve yeni mühtedilerin peşinden koşar.
Bunun tek istisnası, ülkemizdeki, kendilerine nedense ‘cumhuriyetçi’
sıfatını yakıştıran aydınlar galiba.
Batı ülkelerinde kendilerine ‘cumhuriyetçi’ sıfatı yakıştıran
kişi veya gruplar yoktur. Belki “Yoktur” demekle biraz abartmış olabilirim;
çünkü, kraliyet rejimiyle idare edilen ülkelerde, kendi farklılığını vurgulamak
isteyen aydınlar, “Ben cumhuriyetçiyim” diyebilirler elbette. Bir İspanyol,
bir İngiliz “Ben cumhuriyetçiyim” dediğinde, bunun anlamı, “Kraliyet rejimini
istemiyorum, bizde de kral veya kraliçe olmasın” demektir. Ya da, Fransa
gibi krallık rejimi taraftarlarının örgütlenebildiği ülkelerde, o tür insanlarla
tartışırken, “Ben cumhuriyetçiyim” demenin bir anlamı olabilir. Buna karşılık,
Amerika bir cumhuriyettir, ama cumhuriyet kavramını adında taşıma ihtiyacı
duymamıştır. Yediden yetmişe herkesin cumhuriyeti benimsediği, Osmanlı
soyundan gelenlerin bile saltanatın ihyasını savunmadıkları Türkiye’de,
75. yıldönümü vesilesiyle bile olsa, cumhuriyetin bu denli vurgulanmasını,
‘cumhuriyet düşmanları’ kavramı ardına saklanıp gölge boksu yapılmasını,
ne yalan söyleyeyim, epey garip karşılıyorum ben.
Gerçek cumhuriyetçilerin, artık kimlerse onlar, farklı davranmalarını
bekledikleri kişilerin ortaya atılıp, “Ben de cumhuriyetçiyim, ben de,
ben de” demelerinden mutlu olmaları gerekirdi. Oysa bizde ne oldu? “Saltanat
döneminde, bazıları padişah-ı ruy-u zemine hulus çakarken, dindar aydınlar
arasında, her türlü tehlikeyi göze alarak, en iyi yönetimin cumhuriyet
olduğunu savunanlar vardı” dedim ve “Ülkemizin inançlı insanlarının bütünü,
istisnasız cumhuriyetçidir” tespitinde bulundum diye beni kınayanlar bile
çıktı.
Profesör sıfatı da olan bir köşe yazarı, daha yazısının girişinde
adımı anıp burada daha önce yaptığım bir yoruma atıfta bulunmasıydı, söylediklerini
üzerime alınmayabilirdim; çünkü ipe sapa gelmez şeyler yazmış. İkisinin
de ilk adı Thomas olduğu için ütopyacı Thomas More ile “İnsan insanın kurdudur”
diyen Thomas Hobbes’u aynı kişi sanan kafası karışık profesörün, cumhuriyet
kavramını ele alıştaki hatalarını da görmezden gelebilirdim. Ama savunduğu
fikrin çürüklüğünü kendisi de bildiği halde inatçılığını sürdürmesi ‘bilim
adamı’ sıfatıyla üst üste oturmuyor. O halde cevabı cevabımızı hak ediyor.
Türkiye’de insanların fikirleri arasında ihtilaflar vardır,
nerede yok ki? Kimimiz daha fazla, kimimiz daha az dindar olabiliriz sözgelimi.
Ya da, sosyal olaylara yaklaşımlarımız, gelişmelere verdiğimiz tepkiler
farklı olabilir. Benim oy verdiğim parti sizlere cazip gelmeyebilir. Ben
insan haklarını ön planda tutarım da siz “Hayvan hakları daha önemlidir”
diyebilirsiniz. Bunlara benzer yüzlerce ayrılma noktası bulabiliriz toplumumuzda.
Ancak, hemen herkesin üzerinde birleşebileceği bir ortak payda arayanların
fazla zorlanmadan bulacakları bir değerdir cumhuriyet.
Böyle bir değeri, birlik ve bütünlüğü pekiştirmek için kullanmak
dururken, sanki insanlarımız cumhuriyet ekseninde bölünüyormuş gibi davranmak
vatanseverlikle bağdaşır mı? Cumhuriyet eksenli bölücülüğü kendine bayrak
edinene aydın denilebilir mi? Kafa kalınlığını ölçen bir alet yok elimde,
fakat cumhuriyetçi geçinip de cumhuriyet kavramına uzak tavırlar sergileyenlere
kalın kafalı demem için öyle bir alete de ihtiyacım yok zaten...
Cumhuriyetle kadın kıyafetinin ne ilgisi var Allah aşkına?
Başörtüsü mağduru genç kızların, mağduriyetlerini duyurmak için gerçekleştirdikleri
elele eylemi neden cumhuriyet karşıtı eylem sayılıyor? “Atatürk kadın kıyafetine
karışmadı, devrim yasaları arasında kadın kıyafetini düzenleyen bir yasa
yok, hem Atatürk’ün eşiyle annesi de başörtülü değil miydi?” sözlerime,
gazete yazarı profesör çok kızmış; “Bu rahmetli hanımların başörtüleriyle
kamu görevi yapmak istediklerine dair bir şey okumadım; ne devlet üniversitelerine
öğrenci yazılmak, ne hakim, ne savcı olmak istemişlerdi” diyor aklınca
muzip takılarak... Onların yaşadığı dönemlerde, Türk kızları, üniversitelere
yeni yeni yazılıyorlardı, hakim ve savcı olmayı çok sonraları başardılar.
Dindar insanların kızlarını okula göndermeleri için ise demokrasinin ve
siyasi kadrolara güvenin gelmesi gerekti. Cumhuriyet, eğer bir erdemse,
genç kızların eğitimine imkan verdiği, onlardan toplum ve kamu hizmetinde
yararlandığı için de bir erdemdir. Başlarında bir metre bez var diye genç
kızları eğitim hakkı elinden alınabilir görmeye başladınız mı, bu, sizi
herşey yapar ama, cumhuriyetçi yapmaz.
Reklamlarda, cumhuriyetimizin “Bir yaşındaki kadar genç ve
gürbüz, bin yaşındaki kadar olgun ve köklü” olduğu iddia ediliyor, ama
kendilerine cumhuriyetçi sıfatını yakıştıranların tavrına bakılırsa, cumhuriyet
sapa sağlam durduğu halde, gönüllerini cumhuriyetin eşitlikçi iklimine
bir türlü alıştıramamış sahte cumhuriyetçiler, çürük zemine basar gibi
hissediyorlar kendilerini.
75. yıl ilginç bir cumhuriyet sınavına sahne oluyor. Bakalım
kimler bu sınavdan başarıyla çıkacak?
|