Fehmi Koru
23 Nisan Başbakanı
Cumhuriyet bayramlarında aynı adet yok, ama 23 Nisandan hatırlayacağınızı sanıyorum. Çocuk bayramı olduğu için, her 23 nisanda, büyüklerin koltukları, kısa süreliğine küçüklere devredilir. Makamın gerçek sahibi olan büyük, bir kenarda oturur da, beş dakikalığına cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, vali, belediye başkanı olan ilkokul öğrencisi, etrafına talimatlar yağdırır. Karşısındaki gazeteciler de o masum talimatı kayda geçirirler...
Önceki akşam başbakanlık basın merkezi tarafından televizyonlara servis yapılan filmini, bugün de gazetelerde fotoğraflarını gördüğüm Başbakanlıktaki tarihi buluşma, bana, nedense, 23 Nisanın o en hoş anını hatırlattı. Sanki devletin önemli koltukları birkaç saatliğine ilgisiz kişilere devredilmiş, onların verdikleri bilgiler de, karşılarında oturan gazeteciler tarafından, 23 nisan başbakanı ve bakanlarının sevimli talimatları gibi, şakacıktan kayda geçirilmekte...
İşin gerçeğinin bu olmadığını, başbakanın gerçek başbakan, bakanlar ve bürokratların da gerçek bakanlar ve bürokratlar olduğunu ben de biliyorum elbette. Konuştukları ve kayda geçirilen konular da şaka denilemeyecek ciddilikte. Ancak, ne bileyim, filmi seyreder, fotoğraflara bakarken, o hisse kapılmadan edemedim işte.
Tarihi yüzleşmeye katılan gazetecilerin yazdıklarını dikkatle okudum, bazı meslektaşlarla görüşerek ilk elden bilgi de topladım. Kapıldığım bir garip duygu şu oldu: Akşamın sekizinde başlayıp sabahın ikisine kadar altı saat süren bir birliktelikte, Türk Ticaret Bankası ihalesi gibi sınırlı bir konuyu bir yana bırakın, ülke sorunlarının bütünü harmanlanabilirdi. Altı saatlik sıkı bir sohbetten sonra soruların tükenmediğini görmek, sütunlarda hala soru sorulduğunu okumak bana şaşırtıcı geldi. Demek ki, o kalabalıkta, bakan çekiştirip fıkra anlatmak ve yemeğin nefaseti üzerine fikir yürütmekten gerçek sorunlara vakit bulamamışlar...
Başbakan, etrafında bakanlar ve bürokratlarla, altı saat boyunca, “Görmedim, duymadım, bilmiyorum” taklidi yapmış olmalı. Emniyet’in kendisine gönderdiği uyarıdan nasıl haberdar olmadığı konusu ortada kalmış mesela. “Haberim yoktu” diyemeyeceği kadar çok kanal tarafından uyarıldığı bu ayın başlarında ise, fiili müdahaleye kadar geçen beş günün hesabını bir türlü verememiş Mesut Bey.
Aslında, fotoğraflara bakarken kapıldığım his doğru olsa, bu görüntü gerçeği değil de, 23 nisan başbakanı ile 23 nisan bakanları ve bürokratlarını yansıtıyor olsaydı, meslektaşlarımın sorup durduğu konuyla ilgili nihai tespiti yapmak benim için çok kolaydı. “Başbakan, kozmik damgalı, çok gizli ve üzerine acele kaydı düşülmüş devlet belgelerine bile bakmayacak kadar ilgisiz” diyebilirdim rahatlıkla. Bir süre sonra kalkacağını bildiği için oturduğu koltukta iğreti duran bir 23 nisan başbakanı, kozmik mozmik hiçbir belgeyi takmayacağından, Emniyetin gönderdiği “Bu zat mafyayla irtibatlıdır” uyarısını da görmeyecektir doğal olarak. Ancak, Mesut Yılmaz 23 nisan başbakanı değil, bu yüzden, sorunu kökten çözecek bu tespiti dillendirmek mümkün olamıyor. 
Geceden gelecek yüzyıla kalacak en çarpıcı cümle, Başbakan Yılmaz’ın “Sehven hata yaptık” itirafı bence. Sadece, ikisi de aynı anlamı taşıyan sehv ile hata sözcüklerini aynı cümle içerisinde kullanarak yaptığı türkçe gafı sebebiyle değil, devlet anlayışının günümüzde kazandığı irtifayı dışa vurması sebebiyle de... Devlet işlerinde, hatayı, genellikle bürokratlar yapar, hata yapan bürokrat görevden alınır. Siyasilere hata yapma hakkı tanınmaz. Siyasi makam sahipleri, tanım gereği, siyasi sorumluluk da taşırlar; hata yaparlarsa yaptıkları hatanın cezasını siyaseten çekerler. Maşallah yeni nesil siyasiler hatayı kabulde zorlanmıyorlar da, ceza çekmeye gelince, yaptıklarını rahatlıkla itiraf ettikleri hatayı önemsemiyorlar. 
Kasetler savaşı yüzünden olsa gerek, gecenin itirafının altını çizen de çıkmadı. Bence, yüzleştirme gecesinde en önemli itiraf, Türk Ticaret Bankası ihalesini kazandıktan sonra medyaya da giren işadamının anlattıklarını, samimi bir telefon sohbeti sanarak serbestçe konuştuğu içişleri bakanının, teybe kaydetmesiydi. Demek ki, bundan sonra, sadece Alaaddin Çakıcı gibi kanun kaçaklarıyla değil, devletin bakanlarıyla konuşurken de, sözlerinizin aleyhinize delil olarak kullanılacak biçimde kasede kaydedildiğini bilmelisiniz. Oysa, telefonla görüşüyorsanız muhatabınıza sözlerini teybe kaydettiğinizi mutlaka bildirmeniz gerektiğinin bir ‘gazetecilik etiği’ olduğu, gazetecilik okullarının ilk sınıfında öğretilir. Tabii, ‘devlet adamlığı etiği’ diye bir şey olmadığı için, içişleri bakanı, dostça bir görüşmeyi kasetleştirmede mahzur görmemiş... Zaten, bakan, yemekte, meslektaşlarımıza, “Biz polisiye yöntemlere alışkınız” diye açıklamış yaptığı işi...
Cumhuriyetin kuruluşunun 75. yıldönümüne denk gelen bugün, yaptığım yorumda, cumhuriyetin erdemlerinden bahsetsem daha uygun olurdu, bunu ben de biliyorum. Ama neylersiniz ki, 75 yıllık cumhuriyeti, 23 nisan başbakanı ve bakanları görüntülerini akla getiren garip manzaralara mahkum eden ben değilim.
Cumhuriyet bayramınız yine de kutlu ve mutlu olsun.

 

SONRAKİ YAZI * Bu yazıyı tartışmak için görüşlerinizi listemize yazınız: medyakritik@makelist.com
ANA SAYFA