|
-
Belki size tuhaf gelecek, ama yine de söyleyeyim: Herkesin
Türkbank ihalesine fesat karıştırdığı için ateş püskürdüğü Başbakan Mesut
Yılmaz’ı ben biraz anlayabiliyorum. Hak vermiyorum, ama anlıyorum.
Öyle ya, Refahyol hükümetinin devrilmesi, Refah Partisi’nin kapatılması,
bürokraside temizlik harekatı sırasında görüşleri birinci derecede rol
oynamış olan bir komutan, “Ben Korkmaz’ı yirmi yıldır tanırım, iyi adamdır”
deyince, onun bu referansını mı, yoksa sağdan soldan aldığı duyumları mı
tercih edecekti Mesut Bey?
-
Bu olayda benim anlayamadığım, Batı Çalışma Grubu’nun kurucusu
da olan, Deniz kuvvetleri komutanlığından emekli oramiral Güven Erkaya’nın
durumu. Korkmaz Yiğit’i nereden ve nasıl tanımış olabilir ki Güven Amiral?
20 yıl önce hem de... Bir anlayamadığım şey de, gazetelerde çıkan, oramiral
Güven Erkaya’nın emeklilik günlerini Korkmaz Yiğit’e danışmanlık yaparak
değerlendirdiği haberleri... Emin olmak için başbakanlığa bir daha sorarak
teyit ettirdim: Güven Erkaya, Mesut Yılmaz’ın İstanbul Boğazı’ndan sorumlu
başdanışmanı sıfatını taşıyor ve her ay maaşını başbakanlıktan alıyor...
Devlet memurluğu özel sektörde fiilen çalışmaya engel olduğuna göre, Güven
Erkaya’nın Korkmaz Yiğit’in yönetim kurulunda bulunması, ya da danışmanı
olması bir yakıştırma bence. Amerika’da bulunan Güven Amiral, Korkmaz Yiğit’in
başına gelenler için, “Nasıl olur, anlayamıyorum” tepkisini vermekteymiş...
-
Böyle ortamlarda hep olur, gerçekler efsanelere karışır.
Biraz da Korkmaz Yiğit - Güven Erkaya ilişkisi sebebiyle olacak, şu sıralarda
Ankara’da kulaktan kulağa aktarılan bir efsane var: Güya, eğer Çakıcı ile
irtibatını ifşa eden kasetin ortaya çıkması biraz daha gecikseymiş, kamuoyu,
emekli genelkurmay başkanı org. İsmail Hakkı Karadayı’nın, Korkmaz Yiğit
Holding’te yönetim kurulu başkanı görevini üstlendiğini duyacakmış... Korkmaz
Yiğit ile Karadayı Paşa görüşüp esasta anlaşmışlar. Efsane bu ya, aynı
çevreler, bilgi ve görgüsünü özel sektöre sunacak Karadayı Paşa’nın, bunu
Korkmaz Yiğit’in yanında yapmaya karar vermesinin, kasetin kamuoyuna mal
edilmesinin zamanlamasında rol oynadığını da iddia ediyorlar... “Ne de
olsa komutanımız, ilişki ortaya çıkmadan kasetin açıklanmasını sağlayalım”
diye düşünülmüş...
-
Bu konuları konuştuğumuz bir dostum, “Esas sen kendine baksana”
deyiverdi bana. Ona göre ben de bir Korkmaz Yiğit mağduruymuşum. Bunu duyunca,
İstanbul’un ünlü ‘sat-yapçı’ müteahhidi Korkmaz Yiğit’in, ödemede kolaylık
göstererek henüz inşa etmediği daireleri sattığı gazeteciler gözümün önüne
geldi. Başkalarının gözyaşı dökmeden ödediği milyon dolarlar yerine dairelere
yüzde 100 indirimle sahip olacakları için sevinirken, müteahhidin başına
gelenler umutlarını karartmış olmalı meslektaşlarımın. Korkmaz Bey’in usulü,
önce parayı alıp sonra inşaatı yaparak evleri teslim etmek; mali darboğaza
girince inşaatlar da bunalımdan etkilenecektir elbette. Korkmaz Yiğit’in
içine düştüğü durum yüzünden mağdur olan medya mensupları arasında yayın
yönetmenleri, başyazarlar, yazarlar, ünlü televizyoncular var...
-
İyi de, medyayla ilgilenene kadar adını bile duymadığım biriydi
Korkmaz Yiğit, herhangi bir alışverişim olmadı kendisiyle, beraber yemek
yiyip ileriye dönük ortak projeler üzerinde konuşmuşluğum da yok... Hal
böyleyken, benim ‘Korkmaz Yiğit mağduru’ olmam nereden çıkıyor?
-
Bu itirazım üzerine, beni ‘Korkmaz Yiğit mağduru’ ilan eden
dostum, eski bir yazımı önüme koydu. Yazı bu yılın 20 ağustosu tarihini
taşıyor. Alaaddin Çakıcı’nın Fransa’da yakalandığı gün kaleme almışım yazıyı.
Yazıda, Çakıcı ile ilişkili iki işadamından söz ediyorum. Biri, insan içine
pek çıkmayan (bu yüzden ‘mizantrof’ demişim kendisi için) bir işadamı;
Çakıcı sürekli rahatsız ettiğinden uzlet hali daha da koyulaşmıştı son
zamanlarda. Adını vermesem de herkesin Mehmet Emin Karamehmet olduğunu
tahmin ettiği o işadamının Çakıcı’nın yakalanmasına çok sevindiğini özellikle
belirtmiştim...
-
20 ağustos tarihli yazımda, bir de Korkmaz Yiğit portresi
çizmişim. “Hangi alana el atsam şansım sayesinde benim oluyor” diye övünüyordu
o günlerde Korkmaz Yiğit...Ben, “Şans dediğinin adı ‘A’ soyadı ‘Ç’ harfiyle
başlayan kodaman biri” diye yazmışım. “Sadece namı bile rakiplerin kanını
dondurmaya yetecek biri onun şansı. Diyelim bir bankayı sahiplenecek ve
ihaleye girmesi gerekiyor; banka sahibi olmaya onun kadar hevesli başkalarını
o hevesten vazgeçirmek için bir telefonu kafi gelen bir ‘şans perisi’.
Bankayı ‘şans perisi’ sayesinde böyle aldı. Son televizyon kanalını da,
pazarlık sona erip kanalın bir başka ticaret grubuna satıldığı etrafta
duyulduktan sonra ele geçirdi.”
-
Sadece bunları yazmakla kalmamış, Korkmaz Yiğit ile Alaaddin
Çakıcı arasındaki konuşmaların kasetlere kaydedildiğini de söylemişim.
Ne zaman? Korkmaz Yiğit, Türkbank’ı aldıktan kısa bir süre sonra, henüz
ortalıkta ‘saygın işadamı’ olarak dolaşırken... Çakıcı’dan telefon geldiğinde
adamın kendi kanı da donuyormuş, nereden bileyim?
-
“O tarihten sonra senin başına neler geldi bir düşünsene”
diyen dostuma hak verdim. Yazımın çıktığı gün Korkmaz Yiğit gazetemin patronunu
arayıp benim doğru olmayan şeyler yazdığımı söyledi. Beni de arattırıp
Alaaddin Çakıcı ile hiçbir ilişkisi olmadığını iletti. Bana bunu anlatan
yakınına, “Yazılı bir açıklama gönderin, memnuniyetle yayınlayayım” dediğimi
hatırlıyorum. Hatice’ye değil neticeye bakarsak durum şu: O yazıdan kısa
bir süre sonra ben sütunsuz, şikayeti kös dinleyen patronum da gazetesiz
kaldı.
-
Övünmek gibi olmasın ama, benim en sürekli okurlarımdan biridir
Mesut Yılmaz. Bunu yüzüme karşı da söylediği için burada belirtmekte bir
mahzur görmüyorum. Arena’ya çıktığı akşam, zorda kalıp, “Ben hayatımda
hiç komplo yapmadım” cümlesi ağzından kaçtığında, gözünün önünde, parmağını
ona doğru sallayan benim silüetimin belirdiğine adım gibi eminim. Korkmaz
Yiğit’i sıkan, rahatsız eden yazım, o sıralarda yakın işbirliği halinde
olduğu, gece-gündüz görüşüp ortak eylem planı yaptığı Mesut Bey’i kimbilir
nasıl etkilemiştir... İşadamının yapabileceği tek şey beni patronuma şikayet
etmek olabilirdi, ama yazı Mesut Bey’in komplocu kafasında alarm zilleri
çaldırmıştır. “Taha, işin başında bunu keşfettiyse, daha ötesini de ortaya
çıkartır” diye düşünmüştür... Siz ne düşünürseniz düşünün gerçek şu: Yazı
hayatımı sona erdiren gelişmeler, o yazıdan sadece 15 gün sonra ve birdenbire
başlayıverdi.
-
Türkbank ihalesini kalemine dolayanlardan Radikal yazarı
İsmet Berkan’a, “Sen başka şeylerle uğraşsana; spor yazıları, kültür değinileri
yaz mesela” dediğini biliyoruz Mesut Yılmaz’ın... İsmet hiç değilse uyarılmış,
beni uyarma nezaketi bile göstermedi Mesut Bey. Alacağı olsun.
|