Taha Kıvanç
Bir bilmecem var, çocuklar
 
Bir hafta önce, Abdullah Öcalan’ın Roma’da bitiverdiği günün akşamı, Kanal-7’de, Ahmet Hakan’ın İskele-Sancak programında bunun anlamı konuşuldu. Programın bir yerinde, istihbarat boşluğundan, MİT’in Apo’nun hareketlerini başka istihbarat örgütleri sayesinde öğrendiğinden söz edildi. O programdan birkaç gün sonra, MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun, Uğur Dündar’a bir açıklama yaparak, bazı televizyon yorumcularının yanılgılarından bahsetti. Söylediği şu: Bizim ileri sürdüğümüzün aksine, MİT, Apo’nun bütün hareketlerini izlemiş, zamanında yetkililere bildirmiş...

Bu açıklamayı fena halde üzerime alındığımı ilettiğim program konuklarından Cengiz Çandar, “Yahu” dedi bana, “Galiba biz vahim bir hata yaptık.” Meğer o gece, programa reklam arası verdiği sırada, telefonla arayanlar listesi gelmiş önlerine, listenin en başında MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun’un adı varmış; stüdyoda bulunanlar, “Biri bizimle kafa buluyor” diye düşünüp o telefonu aramamışlar... Arasalardı, eminim, MİT müsteşarıyla ilginç bir ekran söyleşisi yapabilirdik.

Aslında, MİT müsteşarlarıyla fazla samimiyet bana yararlı olmuyor. Hayatımda en çok gördüğüm, birkaç kez yemek yediğim MİT müsteşarı Teoman Koman’dı; kendisiyle sonradan mahkemelik olduk. Büyükelçilik günlerinden tanıdığım Sönmez Köksal’la, check-up için gittiğim hastanede başhekim odasında karşılaşıp dereden-tepeden konuştuk; sonradan bazı yazılarımla ilgili dava açmayı ciddi ciddi düşündüğü kulağıma ulaştı. Yeni müsteşar Şenkal Bey’i hiç tanımam, hakkında bütün bildiğim operasyonel biri olduğu, babasının generalliği, yakın bir akrabasının Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile sıhriyet bağından ibaret. Eğer, “Bizimle kafa buluyor” denmeyip telefonu bağlansaydı, hiç değilse sesini duymuş olacaktım.

Benim devletin istihbarat örgütünün cevaplamasını beklediğim bazı sorularım var. Bunların başında, şimdi ‘zoraki misafir’ statüsüyle Roma’ya yerleşen PKK lideri Abdullah Öcalan’ın itirafları geliyor. Apo, kendisine yakın bulduğu gazetecilere, epeyden beri, “PKK örgütü, Türk devletinin yakın ilgisi ile kuruldu” anlamına gelen sözler sarfediyor...

Biliyorum, bu iddia, konuyu yakından izleyenler için şaşırtıcı değil. Gazeteci Uğur Mumcu, 1993 ocak ayında öldürülmeden az önce, PKK örgütünün kuruluşu ve ilk döneminde garip bir şeyler döndüğünü yazıp durmaktaydı. Ben kendi hesabıma, Abdullah Öcalan’ın ilk eşi Kesire’nin, baba tarafından MİT ile akraba olduğunu Uğur Mumcu’nun sütunundan öğrenmiştim. Aynı sütundan öğrendiğim bir başka ayrıntı da, PKK kaynaklarının da kabul ettiği, ‘Pilot Necati’ adlı bir militanın, aslında MİT ajanı olmasıydı. Abdullah Öcalan ne zaman zorda kalsa, PKK ne zaman ciddi bir sıkıntıya girse eski bir pilot olan Necati Hızır gibi yetişmiş o günlerde... PKK’yı Pilot Necati’nin evinde kurmuş militanlar...

Şemdin Sakık ele geçtiğinde, sorgusu sırasında bazı gazetecilerin adını andığı duyulmuştu. Gazetecilere yönelik suçlamaları PKK militanının yapmadığı sonradan ortaya çıktı; ancak, o yayınlardan adını hiç duymadığım bir gazetecinin adı kaldı belleğimde: Mahir Sayın. “Kimdir bu?” diye sorunca da, onun, Apo ile en kapsamlı röportajı yapan, PKK’ya yakın bir isim olduğu ortaya çıktı. “Erkeği öldürmek” adlı kitapçılarda serbestçe satılan kitabında, Abdullah Öcalan ile geçirdiği günleri yazmış Mahir Sayın. 

Beni en şaşırtan bilgi, yıllardır doğrusunu öğrenmeye çalıştığım MİT ile PKK ilişkisi üzerine Öcalan’ın söyledikleri oldu. Öcalan, Mahir Sayın’a, “MİT beni yakın tâkibe aldı, yanıma askerden ayrılma bir ajan kattı, ilgilendiğim ve sonradan eşim olan kadın da MİT’in adamıydı” demiş... Aynı konuşmada, PKK’nın bu ikilinin yakın gözetimi altında kurulduğunu, önemli toplantılarını MİT ajanı olan pilotun evinde yaptıklarını da itiraf ediyor... Hatta bir yerde kendinden geçerek, “Adamların  parasıyla, adamların elemanlarıyla yaptığım politikaya bak” diyor ve ekliyor: “Uğur Mumcu bunu yazacaktı. Adam 10 gün sonra öldürüldü; bilmiyorum bunun etkisi var mı, yok mu?”

Abdullah Öcalan’ın ‘Pilot’ adıyla andığı ‘ajan’ın adı Necati Kaya. 1976’da, birisi aracılığıyla Apo’ya yaklaşıp kendisinin Kürt olduğu için pilotluktan atıldığını söyleyerek örgüte katılmış... Bir diğer kişi de, Apo’nun zaman zaman ‘kadın’ veya ‘bayan’, ara sıra ‘eş’ olarak andığı Kesire’nin babası Ali Yıldırım. Apo, Ali Yıldırım’ın, “Biz kızımızı bu adamı devletin kontrolüne almak için verdik” dediğini anlatıyor. Mahir Sayın’ın, “Bu, size şâibe düşürmek için söylenmiş bir lâf olmasın?” sorusuna “Ben bunun doğru söylediği kanısındayım” cevabını veriyor. Sayfalar boyunca, MİT’in kendisini kontrol altında tuttuğundan söz ediyor Apo ve “MİT parayı gözden çıkarmıştı. Biliyorsunuz örtülü ödenekten bunun için paralar gözden çıkarılır; bize de biraz neması kaldı” bile diyor... Abdullah Öcalan, yanına ‘ajan’ olarak yerleştirildiğini ileri sürdüğü Pilot’un, kendilerini aşırı eylemlere itmeye çalıştığını da ileri sürüyor. Bir gün, “Emret, Sabiha Gökçen’i öldürelim” demiş meselâ Pilot... Bütün bunlar yalan da olabilir tabii, zaten benim öğrenmek istediğim de bu: Devletin istihbarat örgütü, kendisini zan altında tutan, bu tür iddialar hakkında ne düşünüyor acaba?

Bu bilgileri imbiklemek için didik didik ettiğim kitapta başka ilginç satırlar da var; Abdullah Öcalan, bugünlerde yaşadıklarımızın yaşanacağını o görüşmeleri yaparken muhatabına anlatmış sözgelimi. MİT’in bu tür yayınları incelemekle görevli bir bölümü vardır elbette; perşembenin geleceğini daha çarşambadan Mahir Sayın’ın kitabını okuyarak çıkarıp âmirlerine bildirmişler midir acaba? Biz Apo’nun İtalya’ya gitmesinin anlamını Kanal-7’de söyleşirken, MİT müsteşarının ilgisi fark edilip stüdyo bağlantısı yapılabilseydi, bu sorunun cevabıyla birlikte başka gerçekleri de öğrenecektik belki. Olmadı, fırsatı kaçırdık... Nasip başka zamanaymış. 

* Bu yazıyı tartışmak için görüşlerinizi listemize yazınız: medyakritik@makelist.com
SONRAKİ YAZI                       GERİ DÖN                              ANA SAYFA